GALATASARAY JOHAN CRUYFF ARENA’DA DERS VERDİ
07/11/2025 05:41 | Son Güncelleme : 07/11/2025 07:52 | Okunma Sayısı : 6 | Golvar
Amsterdam’daki geceyi tek bir başlıkla özetlemek gerekse, şöyle yazarım:
“Galatasaray, Ajax’ı yenmedi; Avrupa’ya kendini yeniden hatırlattı.”
Frankfurt’ta açılan o karanlık perdeyi hatırlayın… Skor tabelesi çökerken, “yine mi aynı hikâye?” diyen milyonları… İşte o hikâyeteki rol dağılımı bu sezon kökten değişti. Şimdi sahnede bambaşka bir Galatasaray var: Kendine inanan, ne oynadığını bilen, rakip kim olursa olsun geri adım atmayan, büyük takım refleksini kaybetmediğini haykıran bir takım.
İLK 25 DAKİKA: JOHAN CRUYFF ARENA, RAMS PARK’A DÖNÜŞTÜ
Maçın daha ilk dakikalarında ortaya çıkan tablo netti:
Galatasaray maça “misafir” gibi değil, ev sahibi gibi çıktı.
Topa sahip olan, oyunu yöneten, aksiyonu belirleyen taraftı sarı kırmızılılar. Ajax’ın ilk 20–25 dakika boyunca yarı sahayı geçmekte zorlanması tesadüf değildi. Galatasaray öyle bir yerleşimle sahaya yayıldı ki; rakibin pas kanalları tıkandı, merkez boğuldu, kenarlara atılan her topa mutlaka bir sarı kırmızı ayak değdi.
Öyle anlar vardı ki, televizyon başında maçı izleyen biri skoru bilmeden ekrana baksa, “Ajax deplasmanda oynuyor herhalde” diyebilirdi.
O kadar belirgindi oyun üstünlüğü…
İşin en çarpıcı tarafı ise şuydu: Galatasaray bu baskıyı kurarken bile panik yapmadı. İlk yarıyı 0-0 bitirmeyi kabullenecek kadar sabırlı ama golü bulabileceğini bilecek kadar özgüvenliydi. Avrupa’da “büyümüş” bir takımın en net işareti tam olarak budur.
OSIMHEN: MASKENİN ARDINDAKİ KABUS
Sonra sahneye o adam çıktı.
Victor Osimhen.
Şampiyonlar Ligi seviyesinde böyle bir santrfora sahip olmak zaten tek başına farktır. Ama Osimhen’in yarattığı fark, attığı gollerin çok ötesinde. Ajax stoperlerinin her hava topunda vücudu kasılmasının sebebi de, tribünün her uzun topta içinden “eyvah” demesinin nedeni de buydu.
İlk golde savunmanın arasına attığı koşu, tam bir elit forvet koşusu…
Kaleciden korkmadan, stoperden çekinmeden, maskesine aldırmadan o topa girmek cesaret işidir. Penaltılarda ise sanki antrenman yapar gibi, kaleciye değil köşelere bakan, soğuk kanlı bir usta gördük.
Osimhen artık rakip savunmanın çözmesi gereken bir problem değil; maç başlamadan moralsiz girmesine sebep olan bir travma noktası.
Süper Lig için “haksız rekabet” deniyordu; artık bu tanım Şampiyonlar Ligi için de geçerli hâle gelmeye başladı.
TAKIM SAVUNMASI: AVRUPA SEVİYESİNDE BLOK
Bu oyunun perde arkasında, sahne ışıklarını çok göremeyen kahramanlar da vardı.
Davinson ve Abdülkerim, ceza sahasını adeta yasak bölge ilan ettiler. Weghorst gibi bu seviyeyi tanıyan, güçlü bir santrforu neredeyse silmeyi başardılar. İkili mücadelede taviz yok, hava toplarında tolerans yok, boş alan bırakma konusunda zaaf yok…
Orta sahada Lemina’nın rolü çok kıymetliydi. Dönen topları toplaması bir yana, hücuma geçişte doğru kararları vermesi Galatasaray’ı sürekli üçüncü bölgeye taşıdı. İlk golün hazırlık sürecinde yaptığı pres ve pas, “futbolu iki yönlü oynamak” kavramının kitaplık örneklerindendi.
Torreira’yı tarif etmek için çok süslü cümlelere gerek yok:
Sahadaki güven sigortası.
Rakip her geçiş denemesinde bir şekilde kadraja girmeyi başaran, alan kapama konusundaki ustalığıyla savunmayı hep bir eksik hata yaptıran bir oyuncu. Böyle bir 6 numaraya sahip olduğunuzda, stoperleriniz de bekleriniz de daha cesur oynayabiliyor.
Ve Singo…
Fizik, hız, temas, enerji…
Sağ çizgide bazen bek, bazen stoper, bazen kanat oyuncusu gibi oynadı. Göğsüyle çalım atarken bile “buraya aitim” özgüveniyle hareket eden bir profil. Şampiyonlar Ligi seviyesinde böyle bir atletizm, Galatasaray’ın oyuna tavan yaptıran detaylarından biri oldu.
BARIŞ ALPER: ELEŞTİRİLERDEN PENALTILARA
Galatasaray’ın ikinci yarı planının merkezinde ise Barış Alper vardı.
Uzun süredir tartışılan, her hatasında büyüteç altına alınan Barış, Ajax deplasmanında tam da ihtiyacı olan türden bir akşam yaşadı. Oyuna girdikten sonra savunma arkasına yaptığı koşular, rakip bekleri çaresiz bıraktı. İki penaltının da merkezindeydi; pozisyon alma becerisi, fizik üstünlüğü ve vazgeçmeyen yapısı sayesinde Ajax savunmasını hataya zorladı.
Bazen bir oyuncuyu tekrar kazanmak için en doğru an, en zor maçtır.
Okan Buruk da bunu çok iyi okudu. Barış’ı yıpranmış olduğu bir dönemde maça 11’de başlatmak yerine, yorulan Ajax savunmasının üzerine diri hâliyle sürmek akıllıca bir kumardı ve fazlasıyla karşılığını verdi.
OKAN BURUK: YALNIZCA KAZANMIYOR, ÖĞRENİYOR
Galatasaray’ın bu seneki Avrupa hikâyesine baktığımızda, teknik direktör imzası çok net görünüyor.
Frankfurt maçında yenilerek öğrendi.
Liverpool’u yenerek özgüven kazandı.
Bodo karşısında oyunun iki yönünü dengeledi.
Ajax deplasmanında ise tüm bu birikimi sahaya tek parça hâlinde koydu.
Bu artık “iyi oynadık, bazen de kazandık” hikâyesi değil.
Bu, “doğru zamanda doğru hamleyi yapmayı öğrenen bir takım” hikâyesi.
İlk 25 dakikada topa hükmeden, devrenin son bölümünde oyunu kontrol etmeyi bilen, ikinci yarıda alan bulduğunda öldürücü darbeyi vuran bir Galatasaray vardı. Bugün Avrupa’da elit düzeydeki takımların ortak özelliği tam olarak bu: Maç içinde vites değiştirebilme becerisi. Galatasaray da bu sınıfa doğru yürüdüğünü herkese gösterdi.
TÜRK FUTBOLU ADINA MESAJ
Bu maç, yalnızca Galatasaray’ın hanesine 3 puan yazdırmadı.
Türk futbolu adına da önemli bir algı eşiği aşıldı.
Şampiyonlar Ligi’nin merkezinde, Johan Cruyff Arena gibi bir futbol mabedinde, tribünleri susturup kendi taraftarının sesini duyurmak öyle her takımın harcı değildir. Hele ki son yıllarda Türkiye’den Avrupa’ya giden resim çoğu zaman hayal kırıklığı iken, bu tür bir domine edici performansın değeri daha da artıyor.
Galatasaray, “Türkiye Ligi lideri” kimliğinin üzerine artık şu cümleyi eklemeye başladı:
“Şampiyonlar Ligi’nin ciddiye alınması gereken takımlarından biri.”
İLK 24’ÜN ÖTESİ: ARTIK HAYALİN ADI İLK 8
Sezon başında hedef sorulduğunda çoğu kişi “İlk 24’ün dışında kalmamak zorunluluk” diyordu.
Bugün tablo başka.
Dört maç sonunda 9 puan, averajın pozitife dönmesi, oyun gücünün her maçta artması… Artık sadece “tur atlatalım” söylemi Galatasaray için dar geliyor. İlk 16, hatta ilk 8 ihtimali masada, hem de kağıt üzerinde değil, sahadaki performansın üzerine konuşuluyor.
Elbette Şampiyonlar Ligi, bir anlık dalgınlığı affetmeyecek kadar sert bir organizasyon. Ama şu net:
Bu konsantrasyon, bu savunma disiplini, bu hücum çeşitliliği devam ederse, Galatasaray için “neden olmasın?” sorusu romantik değil, gerçekçi bir ihtimal.
SON SÖZ: AVRUPA’DA YENİDEN GALATASARAY SESİ
Ajax deplasmanı, skor tabelasında bir 3-0 daha.
Ama satır aralarında çok daha fazlası yazıyor:
Kendi oyununa inanan bir teknik direktör…
Dünyanın konuştuğu bir santrfor…
Sertleşen bir savunma, büyüyen bir orta saha, karakter koyan yerli oyuncular…
Ve yıllar sonra Avrupa’da bir kez daha adını yüksek sesle söyleten bir Galatasaray.
Bu takım, sadece Galatasaraylılara değil, Türkiye’den Avrupa futbolunu gururla izlemek isteyen herkese “Bu iş olur” dedirtiyor.
Amsterdam’daki gecenin asıl kazanımı da işte tam olarak bu.
Saygı ve sevgilerimle
Erdal Bozkurt

